Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu

Obsesyon, latince bir kelime olan “obsesio”’dan köken almış olup kuşatma eylemini ve blokaj durumunu ifade etmektedir. Türk Dil Kurumu (TDK), obsesyon sözcüğünü “takıntı” olarak tanımlamış, takıntıyı ise “ruh bilimi yönünden herhangi bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük” şeklinde açıklamıştır. “Compulsion” da Latince bir kelime olup zorlama ve mecburiyeti tanımlamaktadır. Psikolojik açıdan ise kompulsiyon, bir düşüncenin yol açtığı kaygı ve korkuyu ortadan kaldırmak için yapılan belirli hareketler olarak tarif edilmektedir.

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu

Obsesyon, latince bir kelime olan “obsesio”’dan köken almış olup kuşatma eylemini ve blokaj durumunu ifade etmektedir. Türk Dil Kurumu (TDK), obsesyon sözcüğünü “takıntı” olarak tanımlamış, takıntıyı ise “ruh bilimi yönünden herhangi bir şeye hastalık derecesinde düşkünlük” şeklinde açıklamıştır. “Compulsion” da Latince bir kelime olup zorlama ve mecburiyeti tanımlamaktadır. Psikolojik açıdan ise kompulsiyon, bir düşüncenin yol açtığı kaygı ve korkuyu ortadan kaldırmak için yapılan belirli hareketler olarak tarif edilmektedir.

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu, “anal karakter” veya “anankastik kişilik” olarak da bilinir. Tanımlanmasının üzerinden 100 yıldan uzun bir süre geçmiştir. 1952 yılında Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayısal El Kitabı’nın (Diagnostic and Statistical Manual for Mental Disorders, DSM) ilk sayısının yayınlanması ile tanısı konulabilen ruhsal bozukluk olarak kabul edilmiştir. Sekiz tane kişilik özelliği ile karakterizedir. Bunlar; ayrıntılarla meşgul olma, mükemmeliyetçilik, işe ve üretkenliğe aşırı bağlılık, aşırı vicdanlılık, değersiz nesneleri atmada yetersizlik, görevleri devretmede yetersizlik, cimrilik, ile katılık ve inatçılık şeklinde ifade edilmektedir. Genel popülasyondaki en yaygın kişilik bozukluğu olup, psikososyal işlevselliğin ve yaşam kalitesinin bozulmasına neden olduğu ciddi bir ekonomik yüke neden olmaktadır (Diedrich ve Voderholzer, 2015; Starcevic ve Brakoulia, 2014).

Epidemiyoloji

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu toplumda oldukça yaygın olup, prevalansının %1-2 olduğu bildirilmiştir. Bununla birlikte bazı klinik örneklerde %26’ya varan prevalans oranından bahsedilmektedir (Fineberg ve ark., 2014). Erkekler ve kadınlar arasında görülme oranının benzer olduğunu bildiren yayınların yanı sıra erkeklerde prevalans oranının daha yüksek olduğunu bildiren yayınlar da vardır. Bu kişilik bozukluğunun gençlerde daha az görüldüğü bildirilmiştir. Lise ve altında eğitim düzeyine sahip bireylerde daha sık görülmektedir (Diedrich ve Voderholzer, 2015; Starcevic ve Brakoulia, 2014).

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu ve obsesif-kompulsif bozukluk ilişkisi

DSM obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunu ve obsesif kompulsif bozukluğu iki farklı ruhsal durum olarak tanımlamıştır. Klinik uygulamada obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu obsesif-kompulsif bozukluktan ayırt etmede egosintonik özelliği ve obsesyonların ve kompulsiyonların yokluğu ile ele alınmaktadır. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu bireye uygunlukla etiketlenmişken obsesif kompulsif bozukluk bireye yabancılıkla etiketlenmiştir. Obsesif kompulsif kişilik bozukluğunun her zaman egosintonik olmaması (örneğin mükemmeliyetçilik) ve obsesif kompulsif bozukluğunun her zaman egodistonik olmaması (örneğin kirlenme uygusu ile meşguliyet) nedeniyle bu ayrım da tartışmalıdır. Bununla birlikte obsesif kompulsif kişilik bozukluğu ve obsesif kompulsif bozukluğun birlikte görülme oranı yüksektir (Diedrich ve Voderholzer, 2015).

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğuna eşlik eden hastalıklar

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğuna birçok ruhsal ve medikal durum eşlik etmektedir. Yaşam boyu süren obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu durumu anksiyete bozukluğu (%23-24), affektif bozukluk (%24) ve/veya madde kullanımı (%12-25) bozukluğu olan bireylerde saha sık görülmektedir. Anksiyete bozukluğu olan hastalar arasında ömür boyu obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısının 12 aylık panik bozukluğu (%23-38), genel anksiyete bozukluğu (%34), sosyal fobi (%33) ve spesifik fobi (%22) tanısı olan hastalarda daha sık olduğu gösterilmiştir. Benzer şekilde affektif bozukluğu olan hastalarda unipolar (%23-28) ve bipolar bozukluklarda (%26-39) da obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısı daha sık görülmektedir. Madde kullanım bozukluğu olan hastalarda alkol veya ilaç bağımlılığı olan hastalarda (%15-29) alkol veya ilaç kötüye kullanımı olan bireylere (%9-13) göre obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunun daha yüksek oluğu görülmüştür. Alkol bağımlılığı (%31), panik bozukluk (%17), hipokondriazis (%15-22), yeme bozukluğu (%13) ve unipolar depreseyon (%14) tanısı olan hastalarda da obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu daha sık görülmektedir. Ayrıca obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunun paranoid ve şizotipik kişilik bozukluğu olanlarda da daha sık görüldüğü bildirilmiştir. Eklem hipermobilite sendromu/Ehlers-Danlos sendromu, hipermobilite tipi ve Parkinson hastalığı olan bireylerde de obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunun çok sık görüldüğü bildirilmiştir (Diedrich ve Voderholzer, 2015; Starcevic ve Brakoulia, 2014).

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunun etiyolojisi

Bu kişilik bozukluğu tanısına sahip hastaların geçmişi incelendiğinde genellikle katı disiplin ile büyütülme öyküsü saptanır. Psikoanalitik etiyolojik modeller obsesif karakter oluşumunu ebeveynin hakimiyetine, aşırı kontrol ve zorlamaya (örneğin sert tuvalet eğitim uygulamaları) bağlamışlardır. Bağlanma kuramına göre, bağlanma sorunları önemli bir etiyolojik faktör olarak görünmektedir. Bu hipotezi destekleyen çalışmalarda obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısı alan bireylerin hiçbir zaman güvenli bağ kuramadıkları, çocukluğunda daha az bakım ve daha fazla koruma aldıkları, duygusal ve empatik yönden gelişim sorunu yaşadıkları gözlenmiştir. Biyolojik nedenler arasında kalıtım faktörü sorumlu tutulmaktadır (Diedrich ve Voderholzer, 2015).

Savunma mekanizmaları

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğunda kullanılan savunma mekanizmaları rasyonalizasyon (akla uygun hale getirme), entellektüalizasyon (düşünselleştirme), izolasyon (yalıtma), reaksiyon-formasyon (karşıt tepki kurma) ve undoing (yapma-bozma)’tir (Diedrich ve Voderholzer, 2015).

Klinik özellikler

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu yaygın olup tanınması kolaydır. Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu olan bireyler aşırı bir şekilde kurallara, düzene, temizliğe, ayrıntılara ve mükemmeli başarmaya odaklanırlar. Bu özellikler tüm kişiliğin genel yapılanmasına yansır. Birey, bir işe başlamadan önce uzun bir süre o işi nasıl ve hangi sırayla yapacağını planlar, fakat işe başladıktan sonra işin asıl amacından uzaklaşarak gereksiz ayrıntılarla uğraşır. İşlerini bitirmekte zorluk çeker, ne kadar iyi yapsa da ortaya çıkan sonucu beğenmez, tekrar tekrar çıkan sonucu kontrol eder, beğenmeyip işi tekrar baştan yapar (Steenkamp ve ark., 2015).

Bu bireyler duygularını kontrol altında tutarlar. Diğer bireylerle ilişkilerinde de her zaman kontrollüdürler. Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu olan bireyler resmi olup mizahi anlayıştan uzaktırlar. Katıdırlar, esneklik ve tolerasyon göstermezler. Kişisel alışkanlıklarına aşırı derecede bağımlıdır (Steenkamp ve ark., 2015).

Uzun süre aynı verimlilikle çalışma kapasiteleri bulunur, bu durum ekonomik gereksinimden bağımsızdır. Mesleki yeterlilikleri belirgin olup düzenlerinin sürmesine önem verirler ve hayatlarında uyum gösteremeyecekleri değişikliklere sıcak bakmazlar. İşine özen gösterip başkalarının yapacağı hatalardan çekindikleri için işleri kendileri bitirmek isterler. Bitirmeleri gereken işten farklı bir şeyle ilgilendiklerinde huzursuzluk hissederler. Otonomdurlar fakat hayal güçleri zayıf olup inisiyatif gösteremezler (Steenkamp ve ark., 2015).

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu olan bireyler iyi huyludurlar ancak insanlara karşı soğukturlar ve mesafeli davranırlar. Uzlaşma yetileri yoktur ve isteklerini gerçekleştirmek için başkalarını zorlarlar. Kendilerine karşı ilgi, sevgi, sıcaklık gösterilmesinden hoşlanmazlar. Bencil ve yapaydırlar. Emosyonel taşkınlık göstermekten çekinirler, sevinçlerini, korkularını, üzüntülerini göstermezler (Steenkamp ve ark., 2015).

Kendilerini ve çevresindekileri sürekli olarak ahlâk ve doğruluk konusunda sorgularlar. Kurallarla ya da etik değerlerle uygun olmayan davranışlardan rahatsız olur ve eleştirirler. Toplu olarak bulunulan yerlerde yüksek sesle konuşmasından, trafik kurallarına uyulmamasından dolayı huzursuz olurlar veya sinirlenirler (Şahin, 2009).

Diğer taraftan kendilerinden daha güçlü olarak gördükleri kişilere karşı itaatkârdırlar. Hata yapmaktan korkarlar, bu da karar vermelerini zorlaştırır. Değişikliğe tahammülleri az olmasına bağlı olarak stabil evlilikleri ve az sayıda arkadaşları vardı. Eğlenmeye ve sosyal ilişkilere zaman ayırmazlar, yalnızdırlar. Sahip oldukları ve artık kullanmadıkları eşyaları atmaktan hoşlanmazlar. Para harcamaktan rahatsızlık duyarlar ve harcadıkları her kuruş güvenlik duygularını zedeler ve kısa sürede yerine koymak isterler (Steenkamp ve ark., 2015).

Her şeyi akla uygun bir açıklama ile yorumlamak isterler. Simetriye ve ispatlara önem verirler. Mantık ve detaylara düşkünlükleri vardır. Bununla birlikte bazen batıl inançları da olabilir (Şahin, 2009).

Obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olan bireylerin birçok duygusal alanda zorluk yaşadıkları ve negatif duygulanım, öfke, duygusal yoğunluk ve duyguları düzenlemede daha fazla sorun yaşadıkları saptanmıştır. Duyguları düzenlemede yaşadıkları zorluklar arasında duygusal netlik eksikliği, duygusal tepkilere gösterdikleri kabul edilmezlik ve etkili duygu düzenlemesine karşı gösterdikleri sınırlı erişim stratejileri sayılabilir (Steenkamp ve ark., 2015).

Modern taksonomide obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu

DSM

DSM_I’de “kompulsif kişilik” “gençlik davranış biçiminin kalıcı olarak devam etmesi” veya “stres sonucu daha olgun davranışların regresyonu” olarak tanımlanmıştır. DSM-II’de ismi “obsesif-kompulsif kişilik” olarak değiştirilmiş ve “anankastik kişilik“ terimi obsesif kompulsif bozukluk ile karışıklığı azaltmak için de uygulamaya konulmuştur. DSM-III’te obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanımlaması, “duygusal kısıtlama” özellikleri dahil edilerek değişikliğe uğramıştır. DSM-III’ten DSM-III-R’ye geçiş formunda ayrıntılar ve kurallarla aşırı meşguliyet, vicdanını aşırı dinleme, aşırı titizlik, ahlâk, etik ya da değerler konusunda katılık, cömertlik eksikliği ve değersiz nesneleri atmada yetersizlik gibi başka kriterler de dahil edilmiştir. DSM-IV’te kişilik bozukluğu ruhsal durum bozukluklarından (Eksen I) farklı bir eksende (Eksen II) tanımlanmıştır. DSM-IV’te obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu, Çekingen kişilik bozukluğu ve Bağımlı kişilik bozukluğu ile C kümesinde sınıflandırılmıştır. DSM-V te, DSM-IV’te obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısında kullanılan kriterler değişmemiştir. Bununla birlikte kişilik bozukluğuna çok eksenli yaklaşımdan vazgeçilmiştir (Fineberg ve ark., 2014).

DSM-5’ e göre obsesif- kompulsif kişilik bozukluğu için tanı kriterleri

Düzensizlikle ilgili yaygın bir meşguliyet paterni vardır. Aşağıdakilerden dördünün (veya daha fazlası) ile belirtilen, esneklik, açıklık ve verimlilik pahasına, erken erişkin dönemden başlayan ve değişik koşullarda ortaya çıkan mükemmeliyetçilik, zihinsel ve kişilerarasındaki kontrolü sağlama konusunda zihinsel meşguliyetin olduğu sürekli bir örüntüdür (Fineberg ve ark., 2014).

Ayrıntılarla, kurallarla, listelerle, siparişle, organizasyonla veya program yapma ile aşırı meşgul olarak olayın ana noktasını kaçırmak.

Görevi tamamlanmasına engel olan mükemmeliyetçilik gösterir (örneğin aşırı katı standartlarına uyulmadığı için bir projeyi tamamlayamaz).

Kendini aşırı çalışma ve üretkenliğe adamıştır ve boş zaman faaliyetleri ve arkadaşlığa yer yoktur (belirgin ekonomik gereklilikle açıklanamaz).

Ahlâk, etik veya değerler (kültürel veya dini kimlikle açıklanmayan) konularında vicdanının sesini aşırı dinler, titiz ve inatçıdır.

Hiçbir duygusal değere sahip olmamasına rağmen yıpranmış veya değersiz nesneleri elden çıkartamamaktadır.

Tam kendisinin yaptığı gibi işleri halletme yoluna girilmedikçe görev dağılımı yapmak veya başkalarıyla çalışmak istemez.

Hem kendi hem de başkalarına karşı aşırı derecede cimri harcama tarzını benimser; Para, gelecekteki felaketler için biriktirilecek bir şey olarak görülmektedir.

Katılık ve inatçılık gösterir.

ICD

Dünya Sağlık Örgütü ICD-10’da kişilik bozukluğunu “genellikle kişiliğin çeşitli alanlarını içeren ve kayda değer kişisel ve sosyal bozulmaya neden olan mizaç durumunda ve davranış eğiliminde ciddi bir rahatsızlık” olarak tanımlamaktadır. Genellikle kişilik bozuklukları geç çocuklukta ortaya çıkar ve tüm yetişkinlik boyunca tabii bir şekilde devam eder. ICD-10 anankastik kişilik bozukluğu, DSM-5’e dahil olmayan ilave şüphe ve müdahaleci düşünceleri içerir (Fineberg ve ark., 2014).

Tedavi

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısı olan bireyler, diğer kişilik bozukluğu olanlardan farklı olarak, sorunlarının farkındadır ve tedavi görmek ister. Bununla birlikte tedavi için daha nadir başvurmaları, hastaların egosintonik özellikleri ve bağımsızlık ve kontrol açısından duydukları aşırı ihtiyaçla açıklanabilir. Tedavide farmakolojik ve psikolojik tedaviden yararlanılır. Farmakolojik tedaviler arasında çok az seçenek mevcuttur. Karbamazepin ve fluvoksaminin obsesif-kompulsif kişilik özelliklerini azaltıcı etkisinin sadece obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısı olan bireylerde görüldüğü bildirilmiştir. Sitalopram obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısı olan ve depresif semptomları olan hastalarda etkilidir (Diedrich ve Voderholzer, 2015).

Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu tanısı olan bireylerde uygulanan psikolojik tedaviler bilişsel tedavi ve bilişsel-davranışsal tedavidir. Bilişsel tedavi ile kişilik bozukluğu, depresyon ve anksiyete semptomlarının şiddetinin azaltılabildiği belirtilmiştir. Ayrıca benlik saygısında da iyileşme sağladığı gösterilmiştir. Bilişsel-davranışsal tedavi esitalopram ile kombine edilince, kaygı düzeyinde, dışa dönüklükte, kabul edilebilirlikte ve duygusal stabilitede iyileşme olduğu gösterilmiştir. Bununla birlikte kişiler arası psikoterapinin depresif semptomları azaltmada bilişsel tedaviye üstün olduğu gösterilmiştir (Diedrich ve Voderholzer, 2015).

Kaynaklar

Diedrich A & Voderholzer U. Obsessive–Compulsive Personality Disorder: a Current Review. Curr Psychiatry Rep (2015) 17:2.

Fineberg NA, Reghunandanan S, Kolli S, Atmaca M. Obsessive-compulsive (anankastic) personality disorder: toward the ICD-11 classification. Revista Brasileira de Psiquiatria. 2014;36:S40–S50.

Starcevic V, Brakoulia V. New diagnotic persspectives on obsessive-compulsive personality disorder and its links with other conditions. Curr Opin Psychiatry 2014;27(1):62-67.

Steenkamp MM Suvak MK, Dickstein BD, Shea T, Litz BT. Emotional functioning in obsessive-compulssive personality disorer: Comparison to borderline personality disorder an healthy controls. Journal of Personality Disorer 2015;29(6):794-808.

Şahin D. Kişilik bozuklukları. Klinik Gelişim 2009;22(4): 45-55.

Tedavi

Narsisistik kişilik bozukluğunda psikoterapötik ve psikofarmakolojik tedavi yaklaşımlarının etkinliği sistematik olarak değerlendirilmemiştir. Major psikiyatrik bozukluklar ile başvuran hastalarda Narsisistik kişilik bozukluğunun görülmesi tedavi sürecini olumsuz şekilde etkilemekte bazen tedavinin yarıda bırakılmasına neden olmaktadır. Bu hasta grubunda tedaviye başlamadan önce ortaya çıkan semptomlar tablosuna kişilik patolojisinin katkısı da dahil olmak üzere, hasta ile tanısal konular tartışılmalıdır. Kişilik patolojisinin tartışılması hasta açısından gerçekçi beklentilerin yerleşmesine katkıda bulunur ve altta yatan Narsisistik patoloji için hasta ile tedavinin tartışılmasını destekler. Hasta ile bu tür bir görüşme yapılamadığı taktirde tedaviye dirençli belirtilere neden olabilen çoklu ilaç kullanımına başvurulması gerekebilir (Caligor ve ark, 2015).

Narsisitik kişilik bozukluğunda güncel tedavi önerileri büyük oranda klinik deneyime ve teorik formülasyonlara dayanmaktadır. Psikodinamik formulasyonlar farklı tedavi yaklaşımların ortaya çıkmasına yol açmıştır ve olgu sunumları ile bazı hastalarda bu yaklaşımların etkili olduğu gösterilmiştir (Caligor ve ark, 2015).

Bu makale 8 Mayıs 2024 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu

Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu ; Lisans eğitimini Atatürk Üniversitesi , uzmanlık eğitimini Yakın Doğu Üniversitesi bölümlerinde tamamlamıştır . Aile Danışmanlığı eğitimini ise  Mevlana Üniversitesi'nde tamamlamıştır Tezini “Evliliklerinden Hoşnut Olan ve Olmayan Bireylerin Depresyon Düzeyleri ve İntihar Olasılıklarının Karşılaştırılması” üzerine yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri Madde Kullanımı Danışmanları Birliği (NAADAC) ve Yakındoğu Üniversitesi’nde Sigara Alkol ve Uyuşturucu Madde Bağımlılığı Danışmanlık Sertifika Eğitimini tamamlamıştır. Psikoterapi eğitimleri , aile ve çift terapisi eğitimleri , cinsel terapi eğitimleri , grup terapisi eğitimleri , hipnoterapi gibi bir çok eğitimlerini tamamlamıştır  .Uzun yıllar Sağlık Araştırmaları  Genel Müdürlüğü , Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi Sağlık Bakanlığı'nın farklı ku ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
youtube
linkedin
instagram
Etiketler
Obsesif kompülsif
Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu
Kln. Psk. Bil. Uzm. Canan Sinanoğlu
Ankara - Klinik Psikolog
Facebook Twitter Instagram Youtube